Edebiyat Nedir? Bir Kayseri Gününde Duyguların Sözle Buluşması
Hızla Geçen Zaman ve O An
Kayseri’nin soğuk, sert havası, sokaklarını yalnız bırakan rüzgârı, insanın ruhunu her zaman bir şekilde sarar. Öyle bir gündü işte, karanlıkta bir kafe köşesinde oturuyordum, elimde fincan sıcak kahvem, parmaklarım buz gibi ama bir türlü içimi ısıtamıyordum. Bu kışın, en yoğun zamanlarında, Kayseri’nin sessizliğini hissettim; ama o an, zamanın, her şeyin gerisinde kaybolan bir ruhu vardı. Tam da burada, o karanlık köşe, kalbimin derinliklerinden bir sesin yankılandığı yerdi. O kadar yalnızdım ki, edebiyatın ne demek olduğunu sorgulamaya başladım.
Çünkü bazen hayat bir şeylere cevap ararken sana yalnızca hayal kırıklığı sunar. Kayseri’nin sokaklarında bir sabah yürürken ya da akşam sessizliğinde, kafanda beliren bir cümle, bir kelime, bazen bir düşünce… İşte o an “Edebiyat nedir?” sorusu içimi doldurdu. TDK’deki tanımını düşündüm: “Sanat dallarından biri; bir dilin ve düşüncenin, insan ruhunun sesini duyurmasına aracılık eden yaratıcı ve estetik ifadelerin bütünüdür.”
Ama insan, bazen kelimelere hapsolmaz. Bazen edebiyat, bir duygudur. Yalnızca kelimelerde değil, yaşadığın her anda, her solukta, her gözyaşında…
Kayseri’nin Sokaklarında Edebiyat
Edebiyat bir anlamda, sokaklardan geçtiğin her günün kaybolan izlerini tekrar şekillendirmen gibidir. Kayseri’de sabahları gün doğarken yürüdüğüm sokaklarda bir zamanlar anılar vardı. Hatırlıyorum, bir kış akşamı soğuk, ama içim ısınmıştı. Tam köşe başında durduğumda, bir kadının kucağında bir çocuğu vardı. Aralarındaki sessizlik, kelimelerden çok daha güçlüydü. Edebiyat her yerdeydi; cümleler olmadan da vardı. O kadının gözlerindeki umudu gördüm ve birden, o an için ne düşündüğümü hatırladım: Edebiyat, aslında hissettiklerimizle var olur.
Kadın, benden önce gitti ama o an kalbimde bir iz bırakmıştı. Huzurlu, ama bir o kadar da hüzünlü. O günden sonra Kayseri’nin her sokağında, o kadının gözlerindeki sözcüklere dair duygularımı buldum. Her şey birer parça gibiydi; birleşince bir bütün oluşturuyordu. Edebiyat, hayatın kendisiydi. Kendimi, içimdeki bu karmaşayla barış içinde buldum.
İçimdeki Edebiyatın Sesini Duyuyorum
İşte tam o anda, kafamda bir soru beliriverdi: “Edebiyat bir cümle midir?” Edebiyat, bazen tek bir kelimenin ardında gizli bir anlam taşır. O an, bir parça kırık kalbimle, eski bir defteri karıştırırken, eski bir yazıyı buldum. Hızla okudum. Her bir kelimesi o kadar tanıdık geliyordu ki, sanki defterdeki yazı benmişim gibi hissettim. Evet, o an edebiyat, benim duygularımın dışa vurumu oldu. O cümle, eski zamanların acılarını hatırlatırken, bir yandan da eski umutlarımı tazeledi.
Edebiyat nedir, diye sorarken, aslında sorunun cevabının içinde gizli olduğunun farkına vardım. Edebiyat, yazılanlardan çok, bir ruhun derinliklerine inen bir keşifti. Bir yazarın kalemi, bazen yalnızca bir yolculuk olur; ama bu yolculuk, seni keşfetmeyi, içindeki duyguları kabul etmeyi öğretir.
Bir şairin gözlerinde kaybolmuş bir söz, ya da bir yazarın dudaklarında titreşen cümleler, kalp atışlarını daha derin hissedebilmeni sağlar. Kayseri’nin karlı günlerinde, sabahları terkedilmiş caddelerde yürürken, bir kahve içmek yerine sadece susmayı tercih ederken, o an içimde hissettiğim şeyleri kelimelere dökememek acı veriyordu. Ama sonra fark ettim; belki de bu kadar duyguyu tek bir cümlede anlatmak imkansızdı. Edebiyat, ne zaman yazmaya başlasam kendiliğinden açığa çıkıyordu.
Edebiyat ve Hayal Kırıklıkları
O günden sonra, Kayseri’nin rüzgârında kaybolan kelimelerle daha çok buluşur oldum. Bir yerde oturup, yavaşça yazmaya başladım. Her kelime, hayatın bir parçasıydı. Ancak bir şeyi fark ettim: Edebiyat, bazen içindeki hayal kırıklıklarıyla yüzleşmeyi gerektiriyordu. Kayseri’de bir akşam, yine soğuk bir havada, kafemin camına yansıyan hüzünlü siluetimle birlikte, kelimelerim dondurucu bir sessizliğe büründü.
Edebiyat, bazen o kırık dökük, ruhumuzu kemiren anların yansımasıdır. İçimdeki duygulara, acılara rağmen, bir yerlerde umut vardı. Belki de bu yüzden, her yazdığım cümle bir umut ışığı gibi görünüyordu. Ne kadar dondurucu soğuk olsa da, içimdeki o ışık hep yanıyordu.
Sonuç: Edebiyatın Gücü
Edebiyat, yaşamın ta kendisiydi. Kelimelerle bir hayatı şekillendirirken, duyguların gücüyle var oluyordu. Kayseri’nin karanlık sokaklarında, bir kahve içmeye karar verdiğimde içimde hissettiklerimi tam olarak dışarıya aktaramayabilirim. Ama o an, içimde bir ışık yanar ve ben de o ışığı kelimelere dökerim. Edebiyat, bu yüzden her zaman bir anlam taşır. İster yalnızca kelimelerle, ister yalnızca hislerle olsun, her şeyin içinde gizli bir anlam bulunur.
Edebiyat, belki de başkalarının içindeki duygulara dokunabilmek için kelimelerle kurduğumuz bir köprüdür. Edebiyat, bir kaybolmuş duygunun, bir şairin ya da bir yazarın ruhunu bulup çıkarmasıdır. TDK’ye bakarken, sadece kelimelere bakma… Edebiyat, her zaman bir kalbin sesidir.